Dün Zülfü Livaneli'nin son kitabı Kardeşimin Hikayesi'ni bitirdim. Doğan Kitapçılığın internet sitesinde ilk bir kaç sayfasını okuduktan sonra duygularını baskı altına almış olan Ahmet Arslan karakteri beni çok etkilediği için kitabı e-kitap formatında satın aldım.
Kitabı yaklaşık 2 günde okudum. Hızlı ilerleyen, anlatımı sade, sizi olay örgüsünün içine çeken bir kitap. Genel izlenimim de olumlu yönde. Ama değinmeden geçemeyeceğim birkaç nokta da var.
Kitapta ön planda bir cinayet hikayesi varken arka planda Ahmet Arslan'ın kardeşinin hikayesi ve Ahmet Arslan ile genç gazeteci Arzu'nun inişli-çıkışlı, ilginç ilişkisi var. Tabii zamanla ön plan ve arka planın yer değiştirdiğini veya birbiri içine geçtiğini de söylemeliyim.
Kitap boyunca hem kitaba da adını veren Ahmet Arslan'ın kardeşi Mehmet Arslan'ın hikayesini dinliyor hem de cinayeti çözmeye çalışıyoruz.
Kitabı alma sebebim özellikle Ahmet Arslan'ın yalnızlığının ve duygusal eksikliğinin tasviri idi. Kitabın da bunu çok iyi başardığını düşünüyorum. Ahmet Arslan gerçekten gözümde eviyle birlikte canlandırabileceğim kadar iyi tasvir edilmiş.
Mehmet Arslan'ın hikayesine gelince, ne yazık ki aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bir aşk hikayesine göre özellikle sonunu çok basit buldum. Tabii belki de bu, benim bu hikayeden olan beklentimin bizzat kitabın ana karakteri olan Ahmet Arslan tarafından çok yükseltilmiş olmasaydı. Bence içinde bir-iki tutarsızlık da içeriyor, tabii bunlar benim anlamadığım göndermeler veya özellikle konulmuş öğeler de olabilir. Ama kitabı okumamış olanların okuma zevkine zarar vermemek için, bunları burada yazmayacağım. Belki daha sonra başka bir yazıda, başına uyarı koyduğum bir şekilde yazarım.
Cinayet hikayesine de ortalama diyebilirim. Ama kitabın tek odak noktasının bu olmadığı hatta genel olarak ana karakterlerin yakınlaşmasını sağlayan bir yol sağladığı için, bu hikayede özellikle ayrıntılara girilmeyip, kafa karıştırabilme ihtimali olan detaylar verilmemiş olabilir. Genç gazeteci Arzu ve emekli mühendis Ahmet Arslan arasındaki yakınlaşmayı sağladığı ve kitaptaki merak unsurunu hep devam ettirdiği için, bu ortalama hikayeyi kitap için kötü bir nokta olarak görmüyorum.
Arzu ile Ahmet Arslan'ın ilişkisini de ilk başlarda çok ilginç bulsam da, Zülfü Livaneli'nin vaadettiği binbir gece masalları tadını alamadım ne yazık ki. Kim bilir belki Ahmet Arslan biraz daha Arzu'yu yakından tanımaya çalışsa veya yazar bizim Arzu'yu da Ahmet Arslan gibi kolayca hayal edebilmemizi sağlasa, daha farklı olabilirdi. Kitabın sonuna ilişkin de bir acelecilik sezdim, ama yine kitabı okumamış olanları düşünerek burada ayrıntıya girmiyorum.
Bu kitabı tavsiye ediyor muyum dersem, evet kesinlikle ediyorum, hem paramın hem de zamanımın boşa gitmediğini söyleyebilirim. Sadece Ahmet Arslan gibi bir karakteri dört dörtlük tasvir etmesi ile bile okunmayı hakediyor. Cinayet hikayesi, Mehmet Arslan'ın aşk hikayesi ve kitabın sonu ise bahsettiğim gibi biraz sönük kalıyor ne yazık ki.